Hutbe: Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sünneti – Mukabele

Kıymetli Müminler!

Allah Teâlâ her konuda ve herkes için rızasını, razı olduğu zata uymamıza bağlamıştır. Razı olduğu zat ise Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’dir. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) insanlığın dünya ve ahiret kurtuluşu için ilahî programla gelmiştir. İlahî program Kur’ân-ı Kerîm’dir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) getirdiği bu ilahî programı anlamak, açıklamak, anlatmak, yaşamak ve yaşanmasını sağlamak için gelmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in hem manası hem lafzı ilahî olduğu için, manasının doğru anlaşılması ve lafzının doğru okunması için gayret göstermiş, kendisinden sonrakilere de hem lafzında hem de manasında aynı yolu izleyecek kurra hafızlar ve müçtehitler yetiştirmiştir. Resûlullah (s.a.v.)’in bu görevinin en güzel örneği ise her ramazan ayında Cebrâîl (a.s.) ile Kur’ân-ı Kerîm’i mukabele ile okumaları olmuştur. Peygamberimiz (s.a.v.), Cebrâîl (a.s.)’dan aldığı Kur’ân-ı Kerîm’i yine ona okuyor, Cebrâîl (a.s.) da Peygamberimize okuyordu.

Muhterem Müslümanlar!

Her mümin Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenmeli, tecvitle okumalı, namazda okuduklarını tecvitle okuyan kimseye de dinletmelidir. Ramazan ayını Kur’an ayı bilmeli, mümkünse hem evlerimizde hem de camilerimizde Kur’an’ı mukabele usulü ile takip etmeliyiz. Ramazan ayında Kur’ân-ı Kerîm’den elde ettiğimiz güzellikleri diğer aylarda ve günlerde de devam ettirmeye çalışmalıyız. Mümkünse günde yarım cüz, hiç olmazsa günde bir sayfa dahi olsa, düzenli olarak Kur’an okumaya gayret etmeliyiz. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’in tecvitle okunması vaciptir. Allah Teâlâ, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ve onun şahsında bizlere şöyle emretmiştir: “Kur’an’ı, tertil ile (yavaş yavaş, tane tane, tecvit kaidelerine uymak sureti) oku!”[1] Böyle bir sünneti hayatımıza yerleştirmemiz ise hem içimizi hem de dışımızı güzelleştirecektir. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.”[2]

Aziz Cemaat!

Tertil üzere Kur’an okumak, sadece yüzünden okumak manasında değildir. Rabbimiz biz insanlara ve özellikle müminlere ne diyor, neyi emrediyor ve neyi yasaklıyor diye bilmektir. Kur’ân-ı Kerîm’i yüzünden okumak kıraattir, içindekileri bilmek ilimdir. İlmin gereği iman edip amel etmek ise hidayettir. Sorumlu olduğumuz çevreden başlayarak Müslümanlara hâlimizle, uygun ve isabetli sözlerimizle hakkı ve sabrı tavsiye etmek nasihattir. İnsanları İslam’a davet etmek ise tebliğdir.

O yüzden kıraat bilmeye; bilmek hidayete; hidayet nasihate ve nasihat de tebliğe götürür. İlahî saraya çıkmak istiyorsak şayet, bu basamaklara tek tek basarak çıkmamız gerekir. Sadece kıraat ile uğraşırsak sevap nasibini alırız ama gerçek hedefe ulaşmamız için önce Allah Teâlâ ne emrediyor diye bilmeye yönelmemiz gerekir. Çünkü özellikle ilahî bilgi olan Kur’an’a ve Peygamber Efendimiz’in sünnetine öncelik vermemiz, toplumun öncüsü olmamızı sağlar.

Muhterem Kardeşlerim!

Bakın Kur’an öncülere ne güzel müjdeler veriyor: “Gerçekten bu Kur’an en doğru yola götürür ve sâlih amellerde bulunan müminlere büyük mükâfat olduğunu, ahirete inanmayanlara can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler.”[3] Ayette önce cennete yönelene cennet, azabı isteyip hak edene de cehennem azabı müjdeleniyor. Yani Rabbimiz “İşte cennet, işte cehennem, hangisini seçerseniz oraya gidersiniz, başka alternatif yok. Öyle ise siz cehenneme değil, cennete yönelin.” diyor.

Ne mutlu Kur’ân-ı Kerîm’i okuyana! Ne mutlu onu okuyup anlama ve anlatma, yaşayıp örnek olma gayretinde olanlara! Ne mutlu ramazanı Kur’an ayı yapanlara!

Kıymetli Müslümanlar!

Son bir kaç gündür “Gazze Şeridi’nden gelen haberler bizleri derinden yaralamıştır. İsrail Hükûmeti’nin sorumsuz, saldırgan tutumu her türlü ölçüden, hakkaniyetten ve insanlıktan uzaktır. ABD’nin güttüğü siyaset tam anlamıyla sorumsuzluk ve provokasyondan ibarettir. Hiçbir günahı olmayan sivil insanlara, kadınlara ve çocuklara yönelik bu ölçüsüz şiddeti ve vahşeti bütün benliğimizle lanetliyoruz. Bu tutumun bölgedeki çatışmaya hiçbir faydası yoktur, bilakis yangına körükle gitmekten başka bir şey değildir.

Filistin halkının bu şartlarda ramazan ayına girdiğini görmek bir müslüman olarak bizleri derinden yaralamktadır. Hepimiz biliyoruz ki ramazan merhametin, paylaşmanın ve affetmenin ayıdır. Filistin halkının acısı bizim acımızdır. Davası bizim davamızdır. Kalbimiz onlarla beraberdir. Dualarımız onlar içindir.

Almanya, Fransa, İngiltere, bütün Avrupa Birliği ülkeleri, Asya ve Afrika ülkeleri Filistin halkıyla sonuna kadar dayanışma içinde olmalı, sivillere yönelik bu insanlık dışı şiddeti açık bir şekilde lanetlemeli ve gerekli adımları atmalıdırlar.

Bir yanda ölüler, yaralılar ve acı; öte yanda şaşaalı kutlamalar, alkışlar ve açılışlar. Bütün dünyanın şahit olduğu bu rahatsız edici görüntüyü asla normalleştirmeyeceğiz. Bu fotoğraflar bizim insan onuru tasavvurumuzla taban tabana zıttır. Bu fotoğraflar aynı zamanda uluslararası âcizliğin birer numunesi ve tarihte birer utanç lekesi olarak yerini alacaktır.

Dünya üzerindeki bütün Müslümanlar ramazan ayında da Arakanlı, Keşmirli veya Filistinli diye ayırt etmeksizin mazlumlar için duasını esirgemeyecektir. Cenâb-ı Hak Dünya üzerindeki bütün Müslümanlara ramazanla birlikte yeniden dirilişin, yeniden ayağa kalkmanın gücünü bahşetsin, ramazanınız mübarek olsun.

[1] Müzzemmil suresi, 73:4
[2] Tirmizî, Fazâilü’l-Kur’ân 18; Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân 1
[3] İsrâ suresi, 17:9-10

Hutbeyi indirmek için tıklayınız.