Muhterem Müminler!
Yaratılmışlar olarak bu dünya hayatında bazı kararları kendi irademizle, kendi tercihlerimiz doğrultusunda alırız. Hangi meslek eğitimini alacağımıza, sofrada bulunan yemeklerden hangisini yiyeceğimize, saçımızı nasıl kestireceğimize, şu içerisinde bulunduğumuz mescidin neresinde namaz kılacağımıza bizzat karar verir ve gereğini yaparız. Ancak bazı hususlar da vardır ki, kul olarak bizim bunlara hiçbir dahlimiz söz konusu olamaz. Dünyaya erkek mi yoksa dişi olarak mı geleceğimiz, siyah mı yoksa beyaz tenli olarak mı doğacağımız, hangi coğrafyada hangi ailenin evladı olarak dünyaya geleceğimiz bizim kendi irademizle karar verebileceğimiz hususlardan değildir. Dolayısıyla kişinin kendi müdahalesinin olamayacağı bir şeyle, mesela ırkıyla, ten rengiyle övünmesi ve kendisini bunlar sebebiyle diğer insanlardan üstün görmesi asla mantığa sığmayan bir husustur.
Değerli Kardeşlerim!
Irkla veya ten rengiyle övünmek akla ve mantığa sığmadığı gibi dinî ve ahlaki ilkelerle de bağdaşmaz. Yüce Allah, insanın ırkı sebebiyle değil ancak takvasıyla diğer inananlardan üstün konuma gelebileceğini şöyle ifade buyurmuştur: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”[1] Rivayete göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Bilâl-i Habeşî (r.a.)’a Mekke’nin fethedildiği gün Kâbe’nin üzerine çıkıp ezan okumasını söylemiş, bunun üzerine bazı müşrikler Hz. Bilal’i ten renginden dolayı tahkir etmiş, akabinde de bu ayet nazil olmuştur.
Kıymetli Müslümanlar!
Irkçılık aynı zamanda İblis’in Cenâb-ı Allah’a asi olmasına sebep olan kibirlenme günahının da bir tezahürüdür. Nasıl ki İblis ateşten yaratılmış olmayı bir üstünlük vesilesi sayarak Allah’ın emrine itaat etmemiş ise, ırkı dolaysıyla kendini üstün görenin durumu da bunun gibidir. Hutbemizin başında ifade ettiğimiz gibi, bizim hangi özelliklerle bu dünyaya geleceğimiz ancak Allah Teâlâ’nın iradesi ile takdir ile olur.
Kıymetli Kardeşlerim!
Bakınız, Peygamber Efendimiz bundan 14 asır önce ne buyurmuş: “Ey İnsanlar, sözümü iyi dinleyin. Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız; Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.”[2]
Hz. Muhammed (s.a.v.) bir kavme değil, ayrım gözetmeden insanlar ve cinlerin tamamına gönderilmiş bir peygamber olduğundan, onun ümmeti olarak bizlerin ırk üzerinden üstünlük iddia etmesi asla yakışık almaz. İnsanlığın yakın tarihinde ırkçılığın ne gibi felaketlere yol açmış olduğunu çarpıcı örnekleriyle hep birlikte gördük. Günümüzde de ırkçılık insanlığın huzurunu ve geleceğini en çok tehdit eden unsurlardan biri olarak kendini göstermektedir. Bilhassa Avrupa’da azınlık olarak yaşayan bizler, çoğu zaman bu ırkçı düşünce yapısının ürünü olan İslam düşmanlığının hedefi oluyor ve endişeye kapılıyoruz. İşte tam da bu sebeple bizlerin de aynı hataya düşüp başka insan gruplarına dinî veya etnik aidiyetlerinden ötürü toptan düşmanlık etmesi doğru olmaz.
O hâlde bizler, örnek alınası bir duruş sergileyerek ırkçı tutumlardan uzak olalım ve ırkçılığın da daima karşısında duralım.
[1] Hucurât suresi, 49:13
[2] Şuabu’l-İman, 7/162, H. No: 4774