İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Başkanı Kemal Ergün Suriye’deki insani trajedinin yanı sıra yaklaşan Uluslararası Mülteciler Günü ve Uluslararası İnsani Dayanışma Günü münasebetiyle bir açıklama yaptı. “Zaman gözlerimizi kapama, kulaklarımızı tıkama zamanı değil; Suriye’deki insanlarla uluslararası dayanışma gösterme zamanıdır. Onların acıları bizim de acımızdır.” diyen Ergün sözlerini şöyle sürdürdü:
“İslam Toplumu Millî Görüş olarak dünya çapında organize ettiğimiz toplam 28 mitingde takriben 85.000 insan bir araya gelerek Suriye’deki insani felakete seslerini yükselttiler. Suriye’de yaşanan ve yaşanmaya devam eden felaketler uluslararası toplumun çok büyük bir başarısızlığı olarak kayda geçmiştir. Yaşananlar Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve dünyada söz sahibi hangi ülke varsa birer birer hepsi için utanç kaynağıdır.
Tam da bugünlerde, Suriye’de insanlar en ağır acılarla karşı karşıyayken, Birleşmiş Milletlerin Mülteciler Günü ve İnsani Dayanışma Günü’nü ihya edecek olması oldukça manidardır. Bu siyaset bizim insan tasavvurumuzla da insanlık anlayışımızla da örtüşmemektedir. Bu yüzden doğruları söylemekten asla vazgeçmeyeceğiz: Görmezlikten gelme politikasına artık son verilsin. Aynı şekilde, savaş bölgelerinden kaçan mültecilere karşı ülke sınırlarını kapatmaktan, izolasyon siyaseti gütmekten vazgeçilsin.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin gereğini biz değilsek kim yerine getirecek? Bu bildirgede yazılı olanlar şimdi değilse ne zaman uygulanacak? Dünya genelinde işte bunun için bir araya gelen, insan onuru ve yaşam hakkının dokunulmazlığı için seslerini yükselten bütün katılımcılara şükranlarımızı sunuyoruz.”
İslam Toplumu Millî Görüş birçok Avrupa ülkesinin yanı sıra Avustralya ve Kanada’da protesto mitingleri düzenledi. Mitinglere birçok dernek, kuruluş ve sivil toplum örgütü katıldı. Mitinglerde şu bildiri okundu:
Halep bizim utancımızdır
Kıymetli Kardeşlerim! Bugün burada sessiz bir protesto gerçekleştirmek için toplandık. Suriye’de insanların yaşadığı acılara dikkat çekmek adına bir araya gelmiş bulunuyoruz. Hepimiz şahit olduk ki, Halep’te insanlık öldü. Henüz hayatta olanlar da ölmeyi bekliyorlar. Hiçbir şey yapmadan olup biteni izleyen bizler, neyi bekliyoruz? Bu eylemsizlik hâli hangi değerlerimizle, hangi insan hakları idealiyle uyuşuyor?
Halep’te yaşananların kelimelerle açıklanır bir yanı yok. Ama kelimelerden öte bir eylem de göremiyoruz. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu “insanlığın bittiği nokta” diyor. Haber kanalları saat başı “kelimelerle ifade edilemeyecek bir vahşet”ten söz ediyor.
Ama bunlar bizim çaresizliğimizi ifade eden kelimelerden daha fazlası değil. Bunlar bizim utancımızı örtsün diye serdedilen kelimeler. Bu kelimeler ne acil yardım bekleyen zor durumdaki insanlara bir faydası sağlıyor ne de vicdanımızı rahatlatıyor. Halep’teki insanlık dramı karşısında kelimeler kifayetsiz kalıyor. İnsanlar somut yardım ve desteğe muhtaç.
Bu sebeple, Suriye için şunları talep ediyoruz:
- Bütün çatışmaların derhâl sonlandırılması
- Barış görüşmelerinin başlaması
- Zor durumdaki insanlarla uluslararası dayanışma gösterilmesi
- İnsani yardımların bölgeye engelsiz bir şekilde ulaştırılabilmesi
- Evsiz kalmış insanlara barınacakları yerler inşa edilmesi
- Yaralı ve hastalara acil tıbbi yardım iletilmesi
- Travmatize olmuş insanlara profesyonel psikolojik yardım sağlanması
- Çocuklar için eğitim görebilecekleri mekânlar oluşturulması
- Acilen temiz su ve gıda temin edilmesi
- İnsanların tekrar normal yaşamlarına geri dönebilmesi için, yerle bir edilen ve zarar gören bütün şehirlerin ve kurumların tekrar inşa edilmesi
- Toplum ve ekonomi için kalıcı ve etkin gelişim yardımları yapılması
Ayrıca Avrupa’dan insani bir mülteci politikası uygulamasını bekliyoruz. Bunun için gerekli olan adımlar şunlardır:
- Göç edenler için güvenli göç yollarının açılması
- Zor durumdaki insanların insan onuruna yaraşır şekilde ülkelere alınması ve onlarla ilgilenilmesi
- İnsanların savaş bölgelerine sınır dışı edilmesine son verilmesi
- Savaş bölgelerine silah gönderimine son verilmesi
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve uluslararası bütün güçler bu sorumluluktan hiçbir zaman kurtulamayacaktır. Bu onların görevidir. Ama evrensel insan haklarını hatırlatmak ve bunların uygulanması için çaba sarf etmek fert olarak bizlerin de görevidir.
Halep’te yaşanmış olanlar ve hâlen yaşananlar hepimiz için utanç lekesidir. Halep’te anne babalar çocuklarının ölümüne şahit oluyor. Halep’te çocuklar anne babalarının ölümlerine şahit olmanın acısına katlanmak zorunda kalıyor. Tüm bunların yanında bir de çok ağır koşullarla mücadele etmek durumundalar. İnsanlar yemek olmadan, temiz su olmadan, buz gibi soğukta dışarıda sabahlamak zorundalar. Neredeyse ölenlere gıpta edecek durumdalar.
Peki Suriye’de savaş başladığından bu yana biz ne yaptık? Devletler ne yaptılar? Nasihatler verdiler, tartışmalar, görüşmeler, müzakereler yaptılar; ama o zor durumdaki insanların selameti için değil, tam aksi için. Ne yaptıklarını kısaca özetleyelim:
Afrika ülkeleri ile anlaşmalar yapmak için çok büyük paralar ve mesai harcadılar. Bu Afrika ülkelerinden insanların iltica etmesini engellemek için, Avrupa ülkeleri tarafından bu fakir ülkelere “gelişim yardımı” adı altında sınır koruma teknolojileri ve eğitimi sağlandı. Bu utanç verici uygulamaya dâhil olmak istemeyen ülkeler finansal yaptırımlarla baskı altına alındı.
Avrupa Birliği, göç hareketleri başladı başlayalı sınır koruma ajansını sistematik olarak genişletip güçlendiriyor. Frontex, insanlar Akdeniz üzerinden Avrupa’ya gelemesin diye daha fazla para ve personel gücüyle destekleniyor. İnsan onuruna yakışmayan bu politikanın sonucu ise şu: Birleşmiş Milletler verilerine göre ocak ayından bu yana en az 4 bin mülteci Akdeniz’de botlarının batması sonucu hayatını kaybetti.
Peki Avrupa Birliği ülkeleri bu göç hareketleri başladı başlayalı neler yaptılar?
- Kendi ülkelerindeki mevcut iltica yasalarını sertleştirdiler
- İnsanların sınır dışı edilmesini kolaylaştırdılar
- Güvenli kabul edilen ülkeler listesini genişlettiler
- Sınır kontrolü uygulaması başlattılar
- Sınır geçişlerini duvarlar ve dikenli tellerle çevirdiler
Peki Halep için ne yaptılar? Hiçbir şey yapmadılar. Halep için sadece bazı çağrılarda bulundular.
Uygulanan bu politika tam bir utanç vesilesidir. Bizim hissettiğimiz de budur. Kendimiz adına, devletler adına utanıyoruz. Halep’teki savaş ne kadar vahşi ve acımasızsa, elimiz kolumuz bağlı bir şekilde olan biteni seyredişimiz de o kadar vahşi ve acımasız.
Evrensel insan haklarımızı geri istiyoruz. Tüm insanlar aynı insanlık değerine ve insanlık haklarına sahip olarak özgür doğmuşlardır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi bu cümleyle başlar. Bu cümlenin uygulanması ve hayata geçirilmesi hem bizim için hem de siyasiler için bir samimiyet testidir.
Halep yangın yerine dönmüş durumda. Myanmar’da, Afganistan’da ve dünyanın birçok farklı bölgesinde insanlık bir sınav veriyor. Milyonlarca insan savaşlar, yoksulluk ve açlık sebebiyle yurtlarını terk etmiş durumda. Kaçamayanlar ise ölümü bekliyorlar. Bizler, hükûmetlerimiz ve temsilcilerimiz bir şeyler yapmak zorundayız.
Değerli Katılımcılar! İslam Toplumu Millî Görüş Teşkilatı adına, mitingimize iştirak ettiğiniz için sizlere şükranlarımı sunuyorum. Birlik olunca sesimiz daha gür çıkacak, daha güçlü ve daha görünür olacağız. Bizler bu zulmü belki durduracak kudrette değilsek de, Hz. İbrâhim’i yakan ateşe su taşıyan karınca misali, doğru yolda ve doğrunun tarafında olduğumuzu duyurmak istedik. Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum