Değerli Kardeşlerim!
Rahmet, bereket ve mağfiret ayı olan ramazan ayının sonuna gelmiş bulunuyoruz. Rabbim tuttuğumuz oruçları, kıldığımız namazları ve yaptığımız tüm sâlih amelleri dergâh-ı ilahîsinde kabul buyursun.
Muhterem Müslümanlar!
Oruç hakkındaki ayetlerden ve Peygamberimiz’in öğrettiklerinden anlaşıldığına göre, orucun manası, kişinin nefsin en büyük istekleri olan yeme, içme ve cinsel ilişki gibi bilinen zaruri ihtiyaçlardan, niyet ederek bütün gün kendisini uzak tutmasıdır. “Ey iman edenler! Oruç, sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz (takvaya eresiniz).”[1] ayetine göre, hakikatiyle tutulan oruç insanı takvaya erdirir, her şeyden korur. Bu konuda Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in şu hadisi de aynı manaya gelmektedir: “Oruç bir zırhtır. Kimse kötü söz söylemesin. Cahilce davranmasın. Kim kendisiyle dövüşmek, kendisine kötülük etmek içın sataşan birisi ile karşılaşırsa iki kere: Ben oruçluyum desin. Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan daha nefistir. Çünkü Yüce Allah: Oruçlu kimse benim için yemesini, içmesini, cinsî arzusunu terk eder. Oruç yalnız benim içindir (doğrudan doğruya benim için yapılan bir ibadettir). Onun ecrini de doğrudan doğruya ben veririm. Hâlbuki diğer güzel amellerin hepsi on misli ile ödenir (buyurmuştur).”[2]
Değerli Kardeşlerim!
Oruç sayesinde takva mertebesine erebilmek için, oruç tutulurken nefsimize ve şehvetimize, öfkemize hâkim olma alışkanlığını elde ederek günahlardan, tehlikelerden sakınmak gerekir.
Şimdi elimizi başımıza koyup, “Acaba bu tuttuğum oruç beni ne kadar temizledi?” diye düşünelim. Bunun muhasebesini bizzat kendimiz yapalım.
Oruç tuttuk ama nefsimizin bize hoş gördüğü şeyleri mağlup edebildik mi? Kalbimiz itminana erip Allah’a olan bağlılığımız arttı mı? Dolayısı ile hayatımız, Rabbimiz’in istediği şekilde bir yola girdi mi?
Bütün bu sorulara bizzat kendimiz, bizzat kendi nefsimiz bir cevap bulmak durumundadır. Yoksa Rabbimiz’in bizim aç kalmamıza hiç mi hiç ihtiyacı yoktur. İhtiyaç sahibi, hâşâ Rabbimiz değil, tam aksine bizzat biz kendimiziz.
Aziz Cemaat!
Ayette bahsedilen korunma ile, hadiste bahsedilen korunmayı işte bu şekilde biz kendimiz kazanacağız. Rabbimiz bize bunun yolunu, oruç ile, namaz ile, nefsimizi terbiye etme yolları ile öğretmiştir. İş kendimize kalmıştır.
Ramazan ayı bitti diye işimiz bitmiyor. Ramazan ayında takvaya uygun bir hayatın alıştırmalarını yapıyoruz. Bilerek, irademize gem vurarak, yemekten ve normal zamanlarda caiz işlerden sırf Allah rızası için bir ay boyunca uzaklaşabildiysek, yılın diğer günlerinde de nefsimizin arzularına direnebiliriz. Yok, ramazanı âdet yerini bulsun kabilinden geçirdiysek, o zaman orucun bizi sokacağı koruma ve korunma kalkanı da hemen üzerimizden kalkmış olur. İşte o zaman ramazan, sadece aç kalınmış, susuzluk çekilmiş bir ay olur ki, bu takdirde ramazanın ne rahmet, ne bereket, ne de bağışlanma ayı olmasından nasiplenemeyiz.
Rabbim oruçlarımızı kabul buyursun! Bayramınız şimdiden mübarek olsun!
[1] Bakara suresi, 2:183
[2] Buhârî, Savm, 4; H. No: 1894