İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Bekir Altaş Münih’te görülen NSU davasında iddia makamı mütalaasına dair bir açıklama yaptı. “Federal Savcı Herbert Diemer’in, NSU davasındaki iddia mütalaası siyasilere, NSU’nun arka planının açıklığa kavuşturulması için gereken adımların atılması yönünde çok açık bir sinyaldir.” diyen Altaş sözlerine şöyle devam etti:
“Almanya’da 2013 yılı mayıs ayında NSU davası başladığından beri, Alman siyaseti NSU kompleksindeki eylemsizliğine atıfta bulunuyor. İstihbarat servisleri ve güvenlik birimleri iş birliği yapmayı reddettiği, dosyaları kararttığı, imha ettiği veya bunları gizli oldukları iddiasıyla sakladığı için NSU Araştırma Komisyonlarındaki birkaç siyasetçinin de eli kolu bağlı durumda. Neticede NSU’nun arka planının aydınlatılması da hayli zorlaşıyor.
Federal Savcı Diemar’ın, iddia mütalaasında devlet makamlarının hatalarının, mahkeme önünde değil, siyasi kurullar tarafından açıklığa kavuşturulması gerektiğini ifade etmesi, ‘NSU’nun eksiksiz bir şekilde aydınlatılması’ yönündeki vaat konusunda politikacılara yöneltilmiş açık bir taleptir. Bunun gerçekleşmesi için de meselenin siyasi nedenlerin ya da devlet güvenliği gibi bahanelerin arkasına itilmemesi ve NSU’nun aydınlığa kavuşturulmasına öncelik verilmesi gerekmektedir. Ayrıca İçişleri Bakanları dosyaları gizli tuttuğu veya tanık ifadelerinin alınmasını engellediği, böylece devlet birimlerinde hata ile kasıt arasındaki geçişkenliğin üstünü örttüğü sürece NSU’nun aydınlatılması da mümkün değildir. Ne yazık ki tüm bunların yapıldığına şahit olmuş bulunmaktayız.
Davanın şu ana kadarki sürecine bakıldığında Beate Zschäpe’nin NSU sürecinde taşıyıcı bir rol oynadığı ve bunun için hüküm giyeceği kesin gözükmektedir. İnsanları bundan daha fazla ilgilendiren ve öfkelendiren asıl mevzular ise, devlet birimlerinin bu kompleksteki rolü ve NSU’nun muhtemelen çok daha geniş bir fail ve destekçi kitlesine sahip oluşudur. Bu bağlamda Federal Savcılığın, devlet birimlerinin NSU ile bağlantılarına ilişkin hiçbir işaretin bulunmadığını söylemesi, NSU’nun yalnızca üç failden oluştuğuna dair teorinin ayakta tutulma çabası kadar gülünçtür. Bu teori uzun zaman önce çökmüştür.
Bu durumda aniden ölen NSU tanıkları veya devlet organındaki derin karanlık yapılar hakkında komplo teorilerinin üretilmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Bu, insanların devlet kurumlarına duyduğu güven için bir zehir niteliğindedir. Sonuç olarak, savaş sonrası Alman tarihinin en büyük güvenlik skandalından şahsi ve kurumsal anlamda ve yasama düzeyinde neredeyse hiçbir sonuç çıkarılmaması son derece endişe vericidir.”