Muhterem Müslümanlar!
Hicret, İslam tarihinin en önemli olaylarından birisidir. Yüce Allah bir âyet-i celilede, “İman edip de hicret edip, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihat edenler Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır.”[1] buyurmuş ve birinci sırada iman edenleri, ikinci sırada hicret edenleri, üçüncü sırada da malları ve canlarıyla Allah yolunda gayret eden mücahitleri zikretmiştir. Bu üç grubun Allah katında yüksek derecelere sahip oldukları ve kurtuluşa erenlerin de bunlar olduğu ayette ifade edilmiştir. Hicret olayının bu ehemmiyeti sebebiyledir ki, sahabe-i kiram hicretin gerçekleştiği tarihi, İslam tarihinin takvim başlangıcı olarak kabul etmiştir. Sosyolojik anlamda bir yerden bir başka yere göç anlamındaki Mekke’den Medine’ye hicret dönemi tamamlanmış ve bu tarih Müslümanların yılbaşı olmuştur. Ancak hicretin ifade ettiği mana ve mefhum bugün de devam etmektedir. İşte bunu izah sadedinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların selamette olduğu (zarar görmediği) kimsedir. Muhacir de Allah’ın yasakladığını terk eden kimsedir.”[2]
Aziz Kardeşlerim!
Mekke’den Medine’ye hicret fiziki anlamda her ne kadar bitmiş olsa da, mana ve mefhumu itibarıyla yaşamaya kıyamete kadar devam edecektir. İşte zikrettiğimiz bu hadîs-i şerif bunu ifade etmektedir. Çünkü Efendimiz (s.a.v.) asıl hicretin Allah’ın yasaklarından uzaklaşmak olduğunu beyan buyurmuştur. Ayrıca hadîs-i şerifte, “Ey Mekke’den Medine’ye hicret edenler, hicretin bu boyutuna aldanıp kendinize güvenmeyin, göç anlamındaki hicreti tamamlayan şey, aslında Allah’ın yasakladığı her şeyden uzaklaşmaktır.” denilmek istenmiştir.
Elbette bir insanın doğduğu, büyüdüğü ve yaşadığı toprakları inancı uğruna terk etmesi büyük bir fedakârlık örneğidir. Nitekim Cenâb-ı Hak böyle yapanları Allah rızasını elde edebilmek için kendilerini feda eden insanlar olarak anmış ve şöyle buyurmuştur: “Yine insanlardan kimi de vardır ki, Allah’ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok merhametlidir.”[3] Bu âyet-i kerîmenin Mekke’den ayrılarak Medine’ye hicret edeceği zaman bütün malını müşriklere bırakmak suretiyle Mekke’den çıkışına müsaade edilen Suheyb-i Rumi (r.a.) hakkında indiği rivayet edilmiştir.
Değerli Kardeşlerim!
Aslolan kâmil bir Müslüman olmaktır. Kâmil Müslüman olmanın şartlarının başında ise, onun dilinden ve elinden diğer insanların selamette olması gelir. Bundan maksat, Allah’a ait hakları ödeyen, insanların haklarına riayet eden ve onların namuslarını kendi namusları bilen insanlar olmaktır. Bunların yanında insana musallat olabilecek haram ve yasaklardan da uzak durmak kişiyi olgunlaştırır. Dolayısıyla insanlara eziyet vermekten uzak durmak gerekir. Hasan-ı Basri hazretleri iyileri tarif ederken şöyle der: “Zerre kadar kimseye zarar vermezler; şer olan hiçbir şeye razı olmazlar.”
Bizler de hicri yılbaşımızı kutladığımız bu günlerde hem maddi hem de manevi olarak kendi şahsımızda ve içinde bulunduğumuz toplum içinde hicreti yaşamalı ve yaşatmalıyız. Haram ve günahlardan uzak bir hayat yaşamaya gayret etmeliyiz. Bunun için de başta Müslümanlar olmak üzere bütün insanlık bizim dilimizden ve elimizden asla zarar görmemeli, Allah’ın yasakladığı haram ve yasaklardan uzak durmalıyız.
Duyuru:
Sevgili kardeşlerim,
Cuma 15.09.günü ,Myanmar (Burma)’da vuku bulan insan hakları ihlallerinden dolayı bir protesto yürüyüşü olacaktır. Yapılacak bu yürüyüş IBMUS e.V. tarafından yönetilecektir . Lütfen katılım sağlayalım. Zaman: Cuma günü, 15.09.2017 Saat: 17.00’de Alexanderplatz’daki Neptunbrunnen’in önünden Brandenburger Tor’a kadar.
LÜTFEN PAYLAŞALIM!
[1] Tevbe suresi, 9:20
[2] Buhârî, Rikak, 73; Hadis No: 6484
[3] Bakara suresi, 2:207